Skip links

Türkiye’nin sağlık sektöründeki avantajları

Türkiye yaş ortalaması açısından genç bir nüfusa sahiptir. Yeterli iş olanaklarına kavuşturulduğu takdir de genç nüfus sağlık sektöründe işgücü, finansman ve insan kaynakları açısından bir avantaj taşıyabilir. Türkiye’de Hekimlerin eğitimi yüksek seviyede verilmekte ve düzenli olarak sürmektedir. Dağılımın ve istihdamın bozuk olmasına rağmen büyük sayıda hekim bulunmaktadır. Sağlık personeli, özellikle büyük merkezi Tıp Merkezlerinde, yüksek teknolojiyi kullanmakta ve yeni uygulamaları yapabilmektedir. Türkiye de Tıp alanında araştırma uygulama ve bilimsel buluş açısından dünya da ilk 5 ülkeden biridir. Dünya sağlık örgütü verilerine göre sağlıktaki gelişimi en yüksek 4. ülkedir.  Türkiye’de Sağlık Kurumları aksaklıklara rağmen geleneksel olarak bir çalışma yöntemine ve organizasyona sahiptir.

Türk toplumu hastalıklarının tedavisi için tıp merkezlerine gitme alışkanlığına sahip olmuştur. Referans hastanelerinin birçoğunda çağdaş teknolojik donanım yeterli düzeyde ulunmaktadır. Tıp Fakültesi Hastanelerinin sayı olarak arttırılarak yaygınlaştırılması tıpta eğitim seviyesinin düşmesi ve gereksiz yere yüksek sayıda hekim yetiştirilmesi gibi sakıncaları içermekle birlikte, daha doğru işletmecilik kuralları uygulandığı takdirde bu hastaneler kamu  hastanelerinin görevlerini daha fazla destekleme potansiyeli taşımaktadırlar. Hastane döner sermayeleri, DPT ve hükümet politikalarıyla desteklenmiş ve bunun sonucunda başta gelişmiş hastaneler olmak üzere döner sermaye sistemleri yerleşmiştir. Bu şekilde sağlık sektöründe reel para akışı sağlanmış, hastanelerin profesyonel ve çağdaş işletmeler olabilmesine ilişkin bir ilk adım atılmıştır. Türkiye’de verimli çalışan hekim ve sağlık personeli Yeni yerleşmekte olan bu modelin geliştirilmesi, verimliliğin ödüllendirilmesi gibi bir temel çalışma kuralının işlemesini sağlayabilmiştir.

Türkiye’de özel hastane işletmeciliği son dönemlerde önemli miktar desteklenmiş ve bu konuda çok önemli bir gelişme yaşanmıştır. Dünyanın en önemli hastane ve teknolojileri Türkiye dedir. Düzenli aşılama sayesinde Polio gibi hastalıkların eleminasyonu sağlanmıştır. Dünya çapında büyük tehdit oluşturan HIV infeksiyonu ve AİDS insidansı, son yıllardaki yavaş artışa rağmen Türkiye’de gelişmiş Batı ülkelerine ve Afrika ülkelerine göre çok daha azdır.  Sağlık Hizmetlerine ulaşım hızla genele yayınlanmaktadır. Türkiye’de geleneksel nedenlerle, uyuşturucu madde bağımlılığı, alkol tüketimi ve alkolizm oranı, gelişmiş Batı ülkelerine göre daha düşüktür. Sigara ve tütün kullanımını engelleyici bazı yasal düzenlemeler de yapılmıştır. Son yıllarda sağlık yönetim yetkilerinin büyük bir kısmının sivil meslek kuruluşlarına devretmesi gerektiğine dair düşünceler ve çalışmalar ortaya çıkmaya başlamıştır.

Bu durum, çağdaş sistemlerle uyumlu hale getirmesi gereken Türkiye için umut verici bir başlangıçtır. Birinci basamak sağlık hizmetlerinde (Sağlık Ocağı… vb) fiziksel alt yapı ve hizmet ağı mevcuttur. Türkiye iletişim ve bilişim teknolojisinde bazı önemli gelişmeler sağlamıştır. Türkiye’de bir eczane ve iletişim ağı mevcuttur. Türkiye’de sağlık hizmetleri 1923 yılı Cumhuriyet’in kuruluşundan itibaren 1982 yılına kadar devletin sunması gereken bir hizmet olarak kabul edilmiştir. 1980’li yıllarda meydana gelen askeri darbe ve sonrasında değişen anayasa ile birlikte sağlık sisteminde “Reform” başlığı altında hizmeti devletin sorumluluğu altından çıkarıcı politikalar izlenilmeye başlanmıştır.1990’lar, Türkiye’de özel hizmet sunan sağlık kuruluşları sayısında hızlı artış ve özel sağlık sigortası için sağlık alanının bir “Pazar” olarak gelişmesinin yaşandığı yıllar olmuştur.

Türkiye’de sağlık sektörü, 1980’lerden sonraki 20 yılda yaklaşık 3 kat büyümüş, bu büyümede kamu sektörünün payı giderek belirleyici olmuş, sosyal güvenlik kurumlarının sağlık harcamaları kamunun sağlıktaki motoru haline gelmiş, ancak kamu sağlık finansmanı giderek daha fazla genel bütçe dışı kaynaklardan beslenir hale gelmiştir. (Kaynak: Türkiye Sağlık Raporu 2014, HASUDER) Özellikle 2002 yılı sonrasında, Türkiye’de bir yandan toplam sağlık harcamaları artarken diğer yandan da sosyal güvenlik kurumlarının özel sektörden sağlık hizmeti satın almasının yolu açılarak özel sağlık sektörü desteklenmiştir. “Sağlık Reformları” adıyla dile getirilen bu değişiklikler 2003 yılına gelindiğinde “Sağlıkta Dönüşüm Programı (SDP)’’ olarak değiştirilmiştir. SDP; sağlık hizmetlerinin örgütlenmesi, sağlık hizmetlerinin finansmanı ve sağlık hizmetlerinin sunumu olarak üç temel alan kapsamında getirilen politikaları kapsamaktadır. SDP ile yakın dönemde genel sağlık sigortası (GSS) adıyla prim toplamaya dayalı bir sosyal sigorta kurulmuştur.   GSS temel olarak üç bileşenden oluşmaktadır: Temel teminat paketi, prim ve kullanıcı ödentisi. Temel teminat paketi (TTP) yurttaşın yararlanabileceği sağlık hizmetinin kapsamını belirleyen belge olarak adlandırılabilir.

GSS’de sağlık hizmeti almaya hak kazanmak için prim ödemek zorunludur. Ayrıca sağlık hizmetinden yararlanma aşamasında kullanıcı ödentisinin -katkı/katılım payı – de ödenmesi zorunlu tutulmuştur. Son dönemde SDP ile Kamu Özel Ortaklığı (KÖO) adı altında önemli girişimler gündeme getirilmektedir. Bu ortaklık devletin özel bir şirket / şirket grubu ile uzun süreli (49 yıla kadar) sözleşme ile ilişki kurması esasına dayanmaktadır. Sözleşme kamu hizmeti verilecek tesisin özel şirketler tarafından yapılarak devlete kiraya verilmesi, devletin de hem şirketlere kira ödemesi hem de bu tesiste verilecek “çekirdek hizmet” dışındaki hizmetleri bu şirketlere devretmesidir. Entegre sağlık kampüsü başta olmak üzere, Bakanlığın yapmak ve yaptırmakla yükümlü olduğu ek binalar dâhil sağlıkla ilgili diğer tüm tesislerin bu yöntemle yapılabilmesi planlanmaktadır. Bu düzenlemeler son dönemde “Şehir Hastanesi” olarak değiştirilmiştir.